📽 Masalların Karanlık Yüzü - It’s Okay to Not Be Okay ile Ruhun Yaralarına Yolculuk
💔 "It’s Okay to Not Be Okay "
Bazı diziler vardır, sadece izlenmez; hissedilir, sindirilir ve zamanla izleyicide bir yankı bırakır. It’s Okay to Not Be Okay tam da bu türden bir yapım. Dışarıdan bakıldığında sıradan bir romantik dram gibi görünse de, aslında her bölümüyle izleyicisini çocukluk travmalarının, bastırılmış duyguların ve iyileşmenin labirentlerinde dolaştırıyor. Görsel dünyası bir masalı andırırken, anlattığı hikâye masalların o parlak yüzünün arkasındaki karanlıkla yüzleşmek üzerine kurulmuş. Bu dizi, "iyileşmek için sevilmek değil, anlaşılmak gerekir" fikrini kalpten kalbe aktarıyor.
It’s Okay to Not Be Okay’nin merkezinde, derin yaralar taşıyan üç ana karakter var: Moon Gang-tae, Ko Moon-young ve Moon Sang-tae. Gang-tae, abisine ve annesine karşı büyük bir sorumluluk hissiyle yaşayan, iç dünyasını nadiren gösteren sakin bir sağlık görevlisidir. Moon-young ise sosyal ilişkilerde zorluk çeken, sert ve kendine has kişiliğiyle dikkat çeken bir çocuk kitabı yazarıdır. İkili, zıt kutuplar gibi görünse de, birbirlerinin yaralarını iyileştirmeye çalışan iki insan olarak ortaya çıkarlar.
Dizinin en dokunaklı yanlarından biri de bu karmaşık ilişkiler ağıdır; özellikle Gang-tae ile Moon-young arasındaki aşk, sadece romantik bir bağ değil, aynı zamanda birbirlerini anlama ve kabul etme sürecidir. Bu aşk, kişisel travmalarla yüzleşme ve iyileşme için bir katalizör görevi görür. Karakterlerin her biri kendi acılarını ve korkularını aşarken, izleyiciye sevginin farklı yüzlerini ve sınırlarını sorgulatır.
Bu diziyi diğer yapımlardan ayıran özellik sıradan bir romantik dizi olmanın çok ötesinde, ruhun en derin yaralarını cesaretle ortaya koyan nadir yapımlardan biri olması diyebilirim. Dizi, her karakterin içinde sakladığı, göremediğimiz acıları, çocuklukta yaşanan kırılmaları ve unutulmaya çalışılan travmaları adım adım açığa çıkarıyor. Her biri, yaşadıkları yaraların gölgesinde hayatlarını sürdürürken, izleyiciye “İyileşmek için önce kendinle yüzleşmek gerekir” diye fısıldıyor.
Moon Gang-tae’nin, kendi acılarını unutarak abisine ve ailesine gösterdiği sonsuz sevgi; Ko Moon-young’un sert dış kabuğunun ardında sakladığı kırılganlık; ve Moon Sang-tae’nin, kelimelerle anlatılamayan dünyasında yalnızca kendi gerçekliğine tutunuşu… Hepsi, insan olmanın karmaşık ve bazen dayanılmaz yönlerini bize hissettiriyor.
Bu dizi, sadece izlemekle kalmaz, izleyicisini derin bir empatiyle dokunmaya, acıyı anlamaya ve kabul etmeye davet eder. Çünkü It’s Okay to Not Be Okay, “normal” kelimesinin ne kadar göreceli ve kırılgan olduğunu en güzel şekilde gösterir.

Beni en çok etkileyen ise, tüm bu karmaşanın içinde dizinin “kusurlu olmamızın, zorlanmamızın kabul görebilir” dediği samimi mesajdı. Bu yüzden It’s Okay to Not Be Okay sadece bir dizi değil; bir dost, bir rehber, bazen de aynaydı. Her sahnesinde hem düşündüm hem hissettim. Ve eminim ki bu dizi, izleyen herkese kendi yaralarını iyileştirmek için cesaret verecek bir ışık sunuyor.
Yorumlar
Yorum Gönder